Narsisizm ve Narsisistik Kişilikler Üzerine

Narsisizm günümüzde sık sık duyduğumuz ve dilimize giderek daha da yerleştiğine şahit olduğumuz bir terim. Suda gördüğü yüzünün yansımasına hayran olmuş ve kendi aksine duyduğu özlemi doyuramadan ölmüş mitolojik bir karakter olan ‘Narsissus’ dan esinlenen bu kavram psikoloji literatüründe de önemli bir yere sahip. Bugün yazıda da psikanalistlerin üzerinde durdukları ‘normal’ ve ‘patalojik’ narsisizm ayrımından yola çıkarak narisistik kişilikleri ele alacağız. 

‘Narsisistik terimi ne anlama gelir?’

‘Narsisizm’ i iki farklı açıdan ele alabiliriz. Aslında tüm insanlar sevilme, beğenilme, fark edilme ihtiyacı hisseder. Her birimizin benliği ne kadar değerli olduğuna dair kırılganlıklar taşır. Kişi kendisini severek, kendisini değerli görerek, kendisi hakkında iyi hissedebileceği şekilde yaşayarak narsistik bir yatırım yapar. Yapılan bu yatırımlar karşılık bulmadığında, eleştirildiğinde ya da değersiz hissettirildiğinde hayal kırıklığı yaşanır. Ancak yine de birey etrafındakileri sevmeye ve güven duygusu hissetmeye devam eder. Bunlar normal bir narsisizme sahip bireyin gösterdiği davranışlardır.

‘Narsisistik kişilik’ ya da ‘patolojik narsisizm’ den bahsettiğimizde ise orantısız bir onay arayışına tanık oluruz. Özsaygılarını çevreden aldıkları onay ile oluştururlar. Bu nedenle de tamamıyla dış dünyadan sağlayabilecekleri ‘narsisistik tedarikler’ ile ilgilenirler. Temelde kendilerini yüceltecek ve en yüksekte tutacak kaynakları kendilerine sağlamaya çalışırlar. Kendileriyle olan meşguliyetleri diğer tüm konuların üzerindedir. ‘Narsisistik kişilik’ dışarıdan bakıldığında farklı bireylerde farklı özelliklerle kendini gösterse de alanda çalışanların patolojik narsisistlerde en sık rastladığı özellikler şunlardır:

  • Duygusal açıdan uzaklık
  • Büyüklenmeci bir tavır
  • Tümgüçlülük fantezileri
  • Yargılayıcı söylem ve eylemlerde bulunma eğilimi
  • Güçlü ve üstün konumda olma çabası
  • Ulaşılmaz olma isteği

‘Narsisistik kişiliklerde duygulanım ve savunma süreçleri nasıl işler?’

Narsisistik kişilikler görünürde duygusal bir derinliğe sahip değildirler. Özellikle olumsuz duygularının açığa çıkmasını istemezler ve güçlü bir konumda görülmek isterler. Bu dışsal görünümün yanında narsisistik kişiler iç dünyalarında yetersizlik, zayıflık, çirkinlik, çaresizlik, aşağı olma duygularını ve korkularını yaşarlar. En temel duygulanımlarından biri ise utançtır. Kötü veya hatalı görülmeye dair derin bir utanç duyarlar. Psikanalist Melanie Klein’ın çalışmalarında detaylı bir şekilde ele aldığı haset duygusu da narsisistik bireyin sahip olma eğilimi gösterdiği bir duygudur. Narsisist içsel dünyasında kendisinde eksik olanları ve bu yetersizliklerin her an açığa çıkabileceğini bilir. Bu yüzden kendisinde eksik olanlara sahip olan ve kendinden emin görünen kişilere karşı haset besler.

Narsisistik kişilerin en çok kullandığı savunmalar ise idealizasyon ve değersizleştirmedir. Narsisistik birey kendiliğini idealize ettiği durumda çevresindeki ötekileri değersizleştirir. Kendisini değersizleştirdiği senaryoda ise ötekileri idealleştirir. Kendisine gerçek dışı ideallere göre değerlendiren birey büyüklenmeci bir tavırla kendisini ideallerine ulaştığına inandırır. Bunu yapamadığı durumda tümden kusurlu olduğu duygusuna kapılıp depresif belirtiler gösterebilir. Narsisistik birey başka bir yol tercih ederek kendini değersizleştirdiğinde ise çoğunlukla bir başkasını idealize eder. Kendisini de o kişiyle özdeşleştirerek mükemmel olduğuna inanma yoluna gider. Narsisistik bireyin kendisinin ya da idealleştirdiği kişinin kusursuz olması mümkün olmadığından narsisistik sonunda yine benliğinin yetersizliğini hissedeceği bir döngüye girer.

‘Narsisistik kişiler dünyayla nasıl ilişkilenir?’

Psikanalitik kurama göre narsisistik birey yaşamının ilk döneminde ihmal edilir ve yalnız kalır. Kendisine bakım veren nesneyle bağ kuramaz ve bu nesneye yapamadığı yatırımı kendisine yapar. Çocukluk çağında birey herhangi bir nedenden ötürü ebeveyn yokluğunu deneyimlemiştir. Aynı zamanda narsisistik özellikler gösteren bireylerin birçoğunun geçmişinde eleştirilere ve alaycı tavırlara maruz kaldıkları görülür. Bunun nedeni bakımverenin çocuğu kendisinin bir uzantısı olarak görmesidir. Ebeveynler çocuklarını kendi yaşayamadıklarını yaşayacak bir parçaları olarak gördüklerinde çeşitli beklentiler geliştirirler. Çocuğu sıkça eleştirir ya da sürekli över ve alkışlarlar. Sıkça eleştirilen çocuk içselleştirdiği yetersizlik hislerine dair savunmalar geliştirir. Sürekli övülen çocuk ise bu tutumdaki sahteliği hisseder ve kırılgan bir özsaygı geliştirir. 

Narsisistik kişiliklerin çocukluklarındaki değerleri ebeveynin narsisistik planlarını besleyip beslememelerine göre belirlenir. Çocuklukları boyunca düşmanca, saldırgan ve bencilce hisleri kabul görmez. Ancak belli duygulara sahip olduklarında kabullenildikleri için Psikanalist Winnicott’un ‘sahte kendilik’ adını verdiği bir kendilik geliştirirler.  İleriki yaşamlarında da bu ‘sahte kendilik’ üzerinden kendi değerlerinin teyit edilmesine dair sonu gelmeyen bir ihtiyaç duyarlar. Daha önce bahsettiğimiz gibi narsisistik birey ötekini değersizleştirmeye ya da idealleştirmeye o kadar odaklanmıştır ki sevme kapasitesi yeterince gelişemez. Bu nedenle başkalarının varlığına yoğun bir ihtiyaç duysalar da onlara gösterdikleri sevgide derinleşemezler. Bu durum derin ilişkiler kurmada ve bu ilişkileri sürdürmede zorlanmalarına neden olur.

‘Narsisistik kişilikler kendiliklerini nasıl deneyimler?’

Narsisistik kişilik gelişimi gösteren bireyler için ‘yeterli’ düzeyde olmak hiçbir zaman yeterli olmaz. İçsel olarak hissettikleri haset, aşağı olma, sahtelik ve boşluk duygularını telafi edebilmek adına büyüklenmeci tavırlar gösterirler. Kendiliklerinin bir tarafı psikolojik açıdan kırılganlıklarını belli bir düzeyde de olsa farkındadır. Kendiliklerinin narsisistik parçalarını bir arada tutamamaktan, zayıflıklarının anlaşılmasından ve özel biri gibi hissedememekten korkarlar. Mükemmeliyetçi bir kendilik gelişimi gösterirler ve hata yapabilen sıradan biri olmak onlar için dehşet vericidir. Başkalarıyla bağlanma ve gerçek duygularını paylaşma deneyimlerinden kaçınırlar. Bu deneyimler onlar tarafından kendiliklerinin yeterli olmadığının bir göstergesi olarak algılanır. Bir ötekinin varlığıyla yakından ilişkili olan pişmanlık, şükran ve teşekkür duyguları onlar için bağlılığı kabul etmeye dair işaretlerdir ve utanç vericidirler.

Kaynaklar:

Turan, K. (2022). Narsisistik Kişilik Bozukluğu ve Psikodinamik Alt Tipleri. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi, 5(9), 114-129.

McWilliams, N. (2011). Psychoanalytic diagnosis: Understanding personality structure in the clinical process. Guilford Press.