Bağlanma Stilleri

Sosyal- duygusal gelişim ve ilişkilerimiz, bakım veren ile bağlanmamız ile başlamaktadır. İnsan sosyal ve iletişime, ilişki kurmaya hayatının her aşamasında ihtiyaç duyan bir varlıktır. Hayatta kalabilmek ve gereksinimlerini karşılayabilmek için insanlarla iletişim halinde bulunmaktadır. Bu nedenle, yaşamın ilk yıllarında bakım veren ile (genelde anne fakat bir bakıcı veya başka bakım veren bir kişi de olabilmektedir) etkileşim halinde olması çok önemlidir.


Bağlanma kuramının kökleri, ilk önce 1930-1940 yılları arasında araştırılmaya başlanmıştır. Bowlby bu teorinin eksik olduğunu düşünerek çalışmalara devam etmiştir. Marie Ainsworth ile 1950 yılından itibaren birlikte çalışmalar yapmışlardır. Bağlanma Ainsworth ve Bowlby’e göre en netifadeyle ‘’özel birine karşı geliştirilen duygusal bağ’’ şeklinde tanımlanmaktadır (Ainsworth, 1969; Bowlby ,1969). Hem ev içi gözlemler hem hastane gözlemleriyle ve özellikle Ainsworth’ün ‘’odada yalnız bırakılan ve daha sonra annelerinin gelmesine nasıltepki verdiklerine bakan” deneyi ile anne-bebek arasındaki bağlanma şemalarını incelenmiş ve sonucunda şu bağlanma stilleri ortaya atılmıştır:

Güvenli Bağlanma

Deneyde gözlemlenmiş olan güvenli bağlanan bebeklerin anneleri odadan ayrıldığında üzülme duygusu yaşamış ve uğraştıkları aktiviteyi bırakmışlardır. Ancak geçen vakitten sonra odaya geri geldiğinde annenin yanında durup kendini iyi hissettiğinde keşfetmeye devam etmiş ve uğraştıkları aktiviteyle ilgilenmeye başlamışlardır. Güvenli bağlanan çocukların psikolojik iyi oluş, psikolojik sağlık ve kendine güven gibi ruh sağlığı alanında olumlu yönde davranış gösterdikleri görülmüştür.

Kaygılı-Kararsız Bağlanma

Deneyde gözlemlenen kaygılı/kararsız bağlanan bebeklerin anneleri odadan ayrıldığında yoğun stres yaşadıkları ve sakinleştirilemeyecek kadar tepki gösterdikleri görülmüştür. Bebekler, anneleri odaya döndüğünde fiziksel yakınlık istemesine rağmen sakinleşmekte güçlük yaşamıştır. Bu bağlanma biçiminde olan kişilerin yetişkinlikte kurdukları ilişkilerde de diğer kişilere karşı çok bağımlı olduğu belirtilmiştir.

Kaçınmacı Bağlanma

Deneyde gözlemlenmiş olan kaçınmacı bağlanan bebekler, anneleri odadan ayrıldığında tepki göstermemişlerdir. Anne odaya döndüğünde aynı şekilde tepki göstermeyerek uğraştıkları aktiviteye devam etmişlerdir ve temastan kaçınmışlardır. Yetişkinlik hayatlarında da bu bireyler yakın ilişki kurmakta zorlanmaktadırlar. Samimi olmaktan rahatsızlık duyar ve diğer kişiler tarafından destek görmemek için kendini güvenli olarak göstermektedirler.

Bunlara ek olarak, Bartholomew ve Horowitz “Korkulu” ve “Saplantılı” Bağlanma Stilini eklemiştir:

Saplantılı Bağlanma

Bu bağlanmada ihtiyaçların düzenli bir şekilde karşılanmadığı söylenmektedir. Bakım veren ile bağ kurulmaz ve bebek bunu içine alır ve normal hale getirir. Bu kişiler kendini değersiz diğer kişileri olumlu bir şekilde görmektedirler. Başka kişilerden onay almak onlar için oldukça önemlidir. Kabul edilme ihtiyacı bulunmaktadır.

Korkulu Bağlanma

Bu bağlanma stilindeki kişiler, diğerleritarafından kabul görme ve doğrulanma isteği durumunun yüksek düzeyde olması sebebiyle bağımlı bireyler gibi görünmektedirler ama yakınlık kurmayı istememektedirler. Bunun sebebi ise kaybetme ve reddedilme acısını yaşamak istememelerinden kaynaklanmaktadır. Bağlanma doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Bu nedenle Bowlby ve Ainsworth’un ‘’Bağlanma Kuramı’’ aslında yalnızca bebeklik döneminde değil yetişkinlik döneminde de izlerini oldukça fazla göstermektedir. Kişilerin yetişkinlikteki iletişim ve ilişki bozukluklarının temeli, bu bağlanma sisteminin erken çocuklukta ve geliştirildiği dönemde zarar görmesiyle ilişkilidir (Ainsworth 1964, 1969).

Romantik İlişkiler

Romantik ilişki; iki kişinin birbirine karşı yoğun aşk duygusu, düşünce ve davranış tarzlarıyla ilgili benzer ve farklı taraflarıtanımlamak için çok yakın olmaya çaba göstermesini kapsayan bir süreçtir (Hatfield, 1988). Hinde’ye göre romantik ilişkiler, içinde; yakınlık, birlikte zaman geçirme ve bundan keyif alma, ayrı kalındığında bundan üzüntü duyma ve özleme, partnerlerin birbirleri için özel ve anlamlı şeyler yapmaları, hem karşılıklı diyalog kurmak hem de pek çok beraber aktiviteden oldukça fazla keyif almak ve elbette güçlü fiziksel ve cinsel çekimi barındırır (Hinde, 1979).

Kelley ise romantik ilişkiyi; çıkma, flört, evlilik gibi durumları içine alan karşılıklılık gerektiren ilişkisel bir boyut olarak açıklamaktadır (Kelley, 2003). Rubin’e göre romantik ilişki ise içerisinde bilişsel, davranışsal ve duygusal alanlar içermekte ve bireysel farklılıkları da gözetip bir kültürel boyut ve kavram olarak açıklanmaktadır (Rubin 1970, 1988). Moss ve Schwebel’in ‘’Romantik Yakınlık Kuramı’’na bakıldığında ise ‘’Yakınlık, sadece romantik ilişkide değil, gelişim aşamalarının sağlıklı bir şekilde tamamlanmasında, arkadaşlık ilişkilerinin güçlenmesinde, sağlıklı bir evliliğin oluşmasında ve devamlılığında ve psikoterapilerde başarı sağlanmasında da önemlidir’’ (Moss ve Schwebell, 1993). Moss ve Schwebel romantik ilişkilerde yakınlığı beş etmende incelemiş ve ancak bunlar sağlanırsa yetişkin romantik ilişkilerinin kusursuz olacağını söylemiştir. Bu beş etmen; ‘’bağlılık, duygusal yakınlık, bilişsel yakınlık,fiziksel yakınlık ve karşılıklılık’’ olarak ayrılmaktadır.

Tüm bu yayınlar ışığında romantik ilişkiler; aşk, tutku, cinsellik, karşılıklı özel anların ve duyguların
paylaşımları, duygusal ve fiziksel çekimler, ayrı kalınmadaki özlemler, biyolojik olarak hormon
salgılanımlarıyla mutluluk düzeyindeki artışlar, romantizm, arkadaşlık, bağlılık gibi pek çok faktörü
içinde barındıran bir durumdur ve bu durum tıpkı diğer yaşamsal ihtiyaçlar gibi yetişkinlerin
yaşamlarında oldukça önemli bir yer arz eder.

Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkiler Arasında Nasıl Bir İlişki Var ?

Hazan ve Shaver, bağlanmayı romantik ilişki tarafından inceleyen ilk kuramcılardır. Bağlanma kuramıyla ilgili yapılmış çalışmalarda genel olarak, çocukluk çağında anne ve baba ilgisinin, yetişkinlerin güvenli bağlanma stili geliştirmesi ile; anne baba reddinin ve ilgisizliğinin ise güvensiz bağlanmayla ilişkilendirildiği görülmektedir. Shaver ve arkadaşları, geliştirilen bağlanma stilleriyle romantik aşkı inceleyerek, bireylerin bebeklikteki bağlanma türlerinin, aşık olup yakınlık kurdukları bireylerle ilişkilerini belirlediğini savunmaktadır (Bradshaw, Hazan ve Shaver, 1998). Örneğin, romantik eşler birbirlerine uzak olmak istemezler. Eşleri yanında olmadığında kaygılı bir ruh
haline girerler. Hazan ve Shaver, ebeveyn ve bebek arasındaki bağ ile yetişkin romantik partnerler arasındaki ilişkinin ortak özellikleri olduğunu belirtmişlerdir:

  • Her iki ilişkide de kişi yakında ise güven hissi oluşur.
  • Her iki ilişkide de yakın olan bir bedensel ilişki bulunur.
  • Her iki ilişkide de kişi ulaşılabilir olmadığında güvensiz hisseder.

Hazan ve Shaver, yetişkin romantik ilişkilerde partnerlerin, bakım veren-bebek ilişkisi gibi bir bağa sahip olduğunu öne sürmüştür ancak yetişkinlerde duygusal sevginin içinde aşk, tutku ve cinsel birleşme gibi faktörler bulunduğundan ilk bağlanmadan farklılaştığını söylemektedir. Romantik ilişkiler üzerinde özellikle günümüzde en çok etkisi olan bir diğer konu da teknolojidir. Bireyler
birtakım duygusal açlık veya yalnızlık ve bağlanma ihtiyacından birtakım uygulamalar aracılığıyla partner arama ve eşleşme sağlarlar. Morey’e göre, sosyal medyayı çok fazla kullanan insanlar yakınlık ve destek gereksinimi duyan kaygılı ve kaçınmacı kişiler olarak bulunmuştur (Morey, 2013). Yapılan bu araştırmadan yola çıkıldığında romantik ilişkilerdeki bağlanma boyutu, yakınlık ihtiyacından teknoloji kullanımına, kişinin ilişki kalitesine ve doyumuna kadar birçok alanda oldukça ön planda olmaktadır.

Terapide Romantik İlişkideki Problemler ve Bağlanma Stilleri Konusu Nasıl Ele Alınır?

“Benim bağlanma problemlerim var, sorun sende değil bende...”

Bütün bu bağlanma stili-ilişki arasındaki köprüde aslında hem çocukluk yaşantımız hem de;

  • kişisel özelliklerimiz,
  • istek ve arzularımız,
  • mizaç ve karakterimiz,
  • sosyal ortamımız,
  • inançlarımız,
  • çevresel faktörlerimiz gibi çokça fazla unsur rol oynamaktadır.

“Ben böyle yetiştirildim ve böyle bir bağlanma stilim var, o yüzden şöyle bir kişiye ve ilişki stiline
mecburum. Hep aynı kişileri çekiyorum ve sonunda hep üzülen ben oluyorum, galiba bu benim kaderim...” gibi inanışlar aslında doğru değildir. Bunlar aslında kişinin bilişindeki “çarpık düşünceler”dir. Bilişsel davranışçı terapi ışığında çocukluktaki bu bağlanma stili ve yaşantıların kişinin beyninde oluşturduğu düşünce ve inanç kalıplarına etkisine bakmakla başlanabilmektedir.

Terapide kişilerin belli tekniklerle zamanla duygu, düşünce, davranış kalıplarını doğru bir şekilde oturtmaya çalışmalarına ve hayatına entegre etmesine yardımcı olarak bilişsel çarpıtmalar yerine daha işlevsel düşünceler koyması sağlanmaktadır.

•Kişinin partnerinden duygusal beklentileri neler?
•Düşüncelerini açıkça aktarabildiği bir ortam var mı?
•Hislerini söylediğinde manipüle edilmekten veya anlaşılamamaktan korkuyor mu yoksa anlayış göreceğini biliyor mu?
•Fiziksel-duygusal-cinsel istek ve arzularını bu ilişki karşılayabiliyor mu?
• İlişkide her iki tarafın da duygusal yoğunluğu ve gelecekle ilgili düşünceleri ortak mı?

Tüm bu ve buna benzer soruların cevabını bireyler tek başına bulmakta zorlanabilir veya karşılıklı
konuşmaktan kendilerini geri tutabilirler. Eğer siz de romantik ilişkilerde sürekli aynı patern ve döngü içinde kaldığınızı, bağlanma problemi yaşadığınızı veya sağlıklı bir ilişki yürütemediğinizi düşünüyorsanız bireysel terapi veya partnerinizle çiftterapisi alarak bu durumu iyileştirmek için bir adım atabilirsiniz.